Bazı diziler vardır, izlersiniz ve kapattıktan sonra aklınızda fazla bir şey kalmaz. Ama bazıları da vardır ki, bir sahnesi, bir cümlesi ya da bir bakışı zihninize kazınır. Death’s Game işte o ikinci grupta, hatta bence bu yılın en çarpıcı Güney Kore yapımlarından biri.

İlk başta sadece fantastik bir kurgu gibi görünse de aslında altında çok derin bir insan hikayesi yatıyor. Hayattan umudunu kesmiş bir adamın, kendi ölümünden bile sorumlu tutulduğu bir dünyada yeniden hayata tutunma hikâyesi. Evet, kulağa biraz ağır geliyor ama inanın her bölümde bir şekilde kendinizi sorgularken buluyorsunuz.

“Ölmek istedin mi? O zaman sana hayatı göstereceğim!”

Ana karakter Choi Yi-jae’nin hayatı tam anlamıyla darmadağın. Ne bir işi var, ne bir amacı… Hayattan vazgeçtiği noktada yaptığı tercih ise ona ölüm değil, yepyeni hayatlar getiriyor. Ve bu hayatların hiçbiri kolay değil. Kiminde zengin ama mutsuz, kiminde yoksul ama umut dolu. Kiminde suçlu, kiminde kurban…

İşte burada dizi bir tokat gibi çarpıyor izleyicinin yüzüne:
“Senin için değersiz olan bu hayat, başkası için hayalini bile kuramayacağı bir mucize olabilir.”

“Ölüm” Bir Kadın: Hem Merhametli Hem Zalim

“Death” karakterinin bir kadın olarak yazılması bence çok etkileyici bir tercih olmuş. Soğukkanlı ama aynı zamanda sorgulayan, ceza verirken aslında bir ders vermeye çalışan bir ölüm figürü… Özellikle Park So-dam‘ın oyunculuğu, karaktere hem tanrısal bir uzaklık hem de insanı titreten bir sıcaklık katıyor.

Kendi Hayatımıza Dönüp Baktığımızda…

Ben bu diziyi izlerken kendi hayatımı düşündüm. Kaç kez “Keşke bu anı tekrar yaşayabilsem” dedim? Ya da “Şu kararımı değiştirsem, şimdi nerede olurdum?” sorusu kaç kez içimi kemirdi?
Yi-jae’nin her yeni hayatı, izleyiciye bu soruları fark ettirmeden sorduruyor. Kurgusu ne kadar fantastik olursa olsun, aslında dizi bence çok “gerçek”.

Sonuç Olarak: Bu Sadece Bir Dizi Değil

Death’s Game, sadece bir kurgu değil. Bir ayna. Kendimize tuttuğumuz, ama çoğu zaman bakmaktan kaçındığımız bir ayna.
“Hayat ne olursa olsun yaşanmaya değer mi?”
Bu soruya cevap vermek kolay değil ama dizi size bu sorunun etrafında 12 farklı hikâye ile düşündürme cesareti veriyor.

Ve en güzeli de şu: Her ölüm bir son değil. Bazen yeni bir başlangıç. Belki de en anlamlısı.


Death’s Game, bir dizi olmanın çok ötesinde; biraz felsefe, biraz hayat dersi, bolca duygu… Eğer hâlâ başlamadıysanız, şans verin. Kendinizle bir yüzleşme yaşamanız mümkün.

“Ölüm seni hemen almaz. Önce sana hayatı öğretir.”

By Mühendis

Gazi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümü mezunuyum. Hobilerim müzik dinlemek, maç seyretmek ve dizi izlemek. Fanatik bir Galatasaray taraftarıyım. Boş zamanlarımda programcılık ve web sitesi yazılım geliştirme işleriyle uğraşıyorum. Sitemizde yer alan birçok kategoride içeriği sizlerle buluşturmaya devam edeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir