Fantastik dizilere ilginiz varsa, özellikle de mitoloji temalı yapımlar radarınızdaysa, BBC yapımı Atlantis dizisi sizin için ilginç ama belki de hayal kırıklığı yaratan bir deneyim olabilir. 2013 yılında ekranlara gelen ve iki sezon boyunca yayınlanan bu İngiliz dizisi, klasik mitolojiyle oynayarak bambaşka bir dünyanın kapısını aralıyor. Ama bu kapının ardında gerçekten ne var, gelin birlikte bakalım.
Konu: Atlantis’in Tozlu Sokaklarında Kaybolan Mantık
Dizinin ana karakteri Jason, babasının kaybolduğu yeri araştırmak için yaptığı bir dalışta kendini gizemli bir şekilde Atlantis’te buluyor. Evet, doğrudan mitolojinin kalbine, zamanın ötesine geçiyoruz. Buraya kadar her şey kulağa cezbedici geliyor. Ne var ki Atlantis dünyasında Herkül, Pisagor ve Medusa gibi tarihte/mitolojide bambaşka zamanlarda var olmuş karakterler Jason’un yanına arkadaş olarak yazılmış.
İşte burada işler sarpa sarmaya başlıyor.
Pisagor’un matematik notlarını mitolojik yaratıklarla savaşırken kaydettiğini hayal edin. Ya da Herkül’ün ayyaş, koca göbekli ve dövüşmeyi pek sevmeyen bir adam olduğunu… Medusa ise bildiğiniz canavar değil; sevecen, duygusal ve “keşke onu yanlış anlamasaydık” dedirten bir karakter haline getirilmiş. Bu tercihler bazı izleyicilere ilginç gelebilir ama mitolojiye biraz ilgisi olan biri için, karakterlerin bu kadar ters yüz edilmesi biraz fazla gelebiliyor.
Karakterler: Klişeler ve Parodiler Arasında
- Jason (Jack Donnelly): Dizinin kahramanı. İçinde gizemli bir güç taşıyan, zamanla bir tür “seçilmiş kişi”ne dönüşen, tipik “modern adam mitolojik dünyada” karakteri. Cesareti takdire şayan ama karakter derinliği sınırlı.
- Hercules (Mark Addy): Şişman, tembel ama gönlü bol bir adam. Alışıldık Herkül imajını parçalayan bu versiyon, eğlenceli ama bazen çizgi film karikatürüne dönüşebiliyor.
- Pisagor (Robert Emms): Sayıların babası olarak değil, geek kontenjanı olarak görev yapıyor. İlginç ama yeterince parlamıyor.
Mitolojik Kurgu mu, Fantezi Komedisi mi?
Dizi açıkça mitolojik doğruluktan çok, kendi kurgusal evrenini kurmayı tercih etmiş. Ama bu tercihini de ciddiyetle değil, parodi havasında yapmış. Yani “bu diziyi neden ciddiye alalım ki?” dedirten sahneler bir hayli fazla. Atlantis dizisi aslında izleyiciye şöyle diyor: “Mitoloji ciddiye alınacak bir şey değil, hadi biraz dalga geçelim.”
Bu tavır bazılarına göre cesur ve yaratıcı olabilir. Ama benim gibi mitolojik anlatılara biraz saygı bekleyen izleyiciler için eğlenceli ama dağınık bir seyir deneyimi sunuyor. Hele ki bir zamanlar Merlin gibi başarılı bir diziye imza atan yapım ekibinden gelince, beklentiler ister istemez daha yüksek oluyor.
Her Bölüm Ayrı Telden, Hikâye Biraz Dağınık
Dizinin ilk sezonunda her bölüm farklı bir hikâyeyi işliyor, bu da “bir sonraki bölümde ne olacak?” heyecanını pek yaratamıyor. Ancak sezon sonlarına doğru olaylar biraz daha toparlanıyor ve genel bir hikâye çatısı kurulmaya başlanıyor. Bu da ikinci sezonun daha iyi olabileceği umudunu doğuruyor. Ama maalesef ikinci sezon da mucizeler yaratamıyor ve dizi erkenden iptal ediliyor.
Sonuç: Zaman Geçirmelik Bir Fantezi, Büyük Beklentiler İçin Değil
Atlantis, büyük beklentilerle izlenirse hayal kırıklığına uğratabilir. Ancak “akşam yemeğinden sonra biraz fantastik bir şeyler izleyeyim, kafa dağıtayım” diyenler için oldukça hafif ve eğlenceli bir seyirlik. Özellikle Merlin, Hercules: The Legendary Journeys ya da Xena gibi dizilere nostaljik bir sevginiz varsa, Atlantis sizi zaman zaman gülümsetebilir.
Ama mitolojiye ilgi duyuyor, karakterlerin hakkını vermelerini bekliyorsanız… Eh, belki başka bir batık şehirde şansınızı denemelisiniz.